kış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2020 Cuma

2020 BİTERKEN

                     

                ( Seyhan nehri biraz çekilmişken bu sene yağmur çok az yağdı. Mevsim normalleri dışında aslında bu durum umarım yağmur kendini tekrar hatırlatır...)

      2020 biterken notlarım; sene içerisinde bazen hiç bitmeyecek fazlasıyla hissettim. Bu sene bir ömürden fazla; birkaç damla mutluluktan azdı sanki. Yazacak; o kadar çok hikaye biriktirdim ki... Çoğu aslında yaşanılan hüsranlarla ilgili olsa da umut denilen o duyguyu 40 kilitli kapıdan anahtarları tek tek açarak aldım kalbime sakladım. 

   Zamanın bir rüzgar gibi yanı başımızdan geçip giderken not düştüm bir kenara; yazmak istediğin bunca hikaye varken neden başlamıyorsun? Bugün veya yarın değil, şimdi başlamalısın... Yazmayı ve okumayı çok seviyorum ama elime aylardır kitap alamadım. Hikayemin ilk cümlesine yüklemi iliştiremedim. Durdum... Hayatın o gürültülü sessizliğinde tamamlanmamış ilk cümlem ile durdum. Gerçekleştiremediğim hayallerim birer birer aklıma düşerken usulca bir sayfa daha çevirdim. Boş kalmasının sorun olmayacağını düşünerek; ya da en baştan aynı sayfanın ilk cümlesine geri dönerek. Bu senenin bana öğrettiği en önemli ders; tamamlamak zorunda olduklarım... Hayat bir aşamadan diğer bir aşamaya geçilen oyun gibi... İki aşama arasında kaldıysanız biraz daha zor. İleri ve geri gidebilmek için karar verseniz de o zorluğu hissediyorsunuz. Öğrendiğim tecrübeler; tanıdığım insanlar biliyorum ki artacak. Değişmeyecek daha doğrusu anlamadığım yegane şey; yardım etme, yardımcı olmak duygumuz ne zaman yerini sessizliğe ve izlemeye bıraktı. Ücretli öğretmenliğe başladığım okulda 45 gün boyunca öğretmenler odasında dinlediğim yegane konuşma harika çocukları olduğunu söyleyen onların hayatlarını defalarca aynı hikaye şeklinde anlatan ki boş derslerimiz aynı zaman dilimine denk geldiği halde bir kere bir nasılsın kızım? sorulmadan geçen konuşmalardı. Konuşma diyorum konuşan asla karşı tarafa söz hakkı verip hayat paylaşımsal konularını kendine özel olduğunu düşünüyordu muhtemelen.
Orta kulak iltihabı o süreçte yenilemişti; gelmeseydin ne olacaktı sanki diyen emekliliği gelmiş bir insandı. Bende isterdim liseden sonra öğretmen olup beş-altı alan değiştirmeyi ve meselemin çocuğuma alacağım ev olmasını... Öğretmenler odasında KPSS çalışırken bu cümleleri hatırlamamayı. Ya da okuduğum iki ve üçüncü üniversitenin keyfi olmasını... Merhametli ve vicdanlı insanlarla karşılaşmayı!
Yüksek lisans danışmanım hiç bir sorumluluk almadı tezim konusunda en azından vicdani bir sorumluluk alıp üzüldüğünü keşke belirtseydi. Öğrettiğin her bir bilginin sorumluluğunu taşıyan bir öğretmen olmaktı amacım ama son zamanlarda sadece şaşırıyorum. Belki de atanamamak stresi büyürken gelecek hafta gelecek olan çocuk gelişimi finallerini düşününce her döngüyü yeni baştan yaşıyorum gibi geliyor. Bu haziran ayında adalet diplomamı aldığımda çok mutlu olmuştum. Sanırım bir şeylerin bitme ve yeni taze başlangıç yapma hissini özledim. Dönüp dolaşıp sayfanın o ilk cümlesinde kalmak üzüyor. Pandemi sürecinde uzun zamandır evdeyim anladım ki arkadaşlarımla kahve içmek saatlerce alakasız konulardan konuşup gülmek çok değerliymiş. Aklımda şu alıntı; "senin beni anlayabilmen için aynı acıya ağlamalı aynı hüzne düşmeliyiz... "
Değişim hayatın içerisinde olan bir olgu her sene bir önceki seneden parçalar taşı da değişecek. Mevsimler gibi... Soğuklar gidecek yerini tatlı esintilere bırakacak. Ancak değişirken o kalbimizde kalan iyi duyguları buz kestirmeden; tebessümü esirgemeden iyi bir insan olmaya çalışarak, ezmeden; değer vererek empati duygumuzu daima yaşatarak değişmeliyiz. Aldığım her eğitimde şu görüyorum ki; ilk sıkıntı yaşayan sonraki gelen insana daha çok sıkıntı yaşatmaya çalışıyor tabi ki iğneleyici ifadesini gülümsemesine saklayarak. Bencillik adeta karakter alışkanlığı olmuş; halbuki ilim yolunda bunca mesafe kat etmiş insanlar nasıl böyle olabilir sorusunu defalarca sorarken cevap bulamadığınız kargaşaya dönüşüyor herşey....
2020 son yazım biraz iç dökmeli oldu farkındayım ancak benim için öğretici bir sene oldu. Her güzel anın değerini anlarken çok fazla şükrettiğim; her zaman daha nazik ve düşünceli olunabileceğini anladığım bencillik duygusunu kanlı canlı gördüğüm insan çeşitliliğine inat umut ettiğim, sevdiğim insanlarla beraber güzel bir gelecek dileğinde bulunduğum bu sene biterken tüm duam 2021 de bu pandeminin bitmesi sağlıkla ve bol kahkahalı mutluluk anılarıyla dolu bir sene yaşamamız... 2020 sizler için nasıl geçti? Beklerim yorumlarınızı hatta iyi dileklerinizi....

22 Ocak 2020 Çarşamba

2020 İLK MİM



 Adana'da inanılmaz soğuk bir hava var. Kar soğuğu denilen. Hani kar yağsa havanın o keskin soğuğu biraz daha yumuşayacak denilen türden. Güneş bir figür gibi; neyse hafta ortası olan Çarşamba gününe ayrı bir sempatim vardır. Hafta içi ciddiyetini biraz alıp götüren bir gün sanki.  2020 yılı ilk mimine sevgili Deep davet etmişti ancak şimdi yazmaya fırsat bulabildim. Onun bloğunun linki;
                       
-Blog yazmaya nasıl başladınız?-
Aslında Facebook'ta arkadaşımla beraber okuduğumuz kitaplardan alıntılar yaptığımız ya da sevdiğimiz müzikleri paylaştığımız bir sayfamız vardı. Arkadaşım blog açmalısın derdi ben de bir türlü cesaret edemezdim. Bilmiyorum; sürekli notlar alan ve defter kalemle yaşayan bir insanım. Belki de notlarımı paylaşmak için biraz daha zaman vardır diye düşünüyordum. Şimdi düşünüyorum da üniversitede takip ettiğim Kore yazıları yazan bir blogger vardı. Onun yazılarını okumayı çok severdim. Kendisi evlendikten sonra orada yaşamaya başlamış. Düzenli yazılarını okumak güzeldi. Ayrıca Sergül Kato'nun da blog yazılarını okurdum. Pucca'yı ise blog yazılarından değil de Twitter gönderilerinden tanıdığımı söyleyebilirim; yazılarını okumadım. 
Ancak her zaman kendi kararını verir. Tıpkı yazmaya karar verdiğinizde kalemin karar vermesi gibi... Her varlığın bir iradesi vardır. Ne kadar plan yapsanız da ne kadar cesaretlendirseniz de kendinizi zamanı gelmemişse olmuyor. Ben de kaplıcaya gittiğimizde elimde bilgisayarım da olmadan telefonum bloğumu açıp ilk yazımı yayınlamıştım. O tatilden aklımda kalan yazımı küçük ekrandan düzenlemeye çalışmam ve puslu gri havanın yağmuru getireceğinden emin pencereden dışarıyı izlediğim andı... İyi ki blog yazıları yayınlamaya karar vermişim diyorum. Çok güzel insanlar tanıdım mesafe uzak olsa da yazılarımı okuyup yorum yaptığında çok sevindiğim ve yazılarını da okumaktan keyif aldığım blogger arkadaşlar... Daha nice yazılarımız olsun :)

Beklerim yorumlarınızı ve yapmayan herkesi bu mime davet ediyorum... 


10 Kasım 2019 Pazar

KASIM AYI MEYDAN OKUMA #9.GUN ve #10.GUN


9. Soğuk kış günlerine geçiş yapıyoruz artık. Bu kış günlerinde pişirip yemekten keyif aldığın bir tarifini paylaşır mısın? Mesela meşhur bir kekin veya kurabiye var mı?
Yeni tarifler hala öğrenme aşamasındayım. Fakat havuçlu kek kış mevsiminde özellikle yaptığımı son zamanlarda fark ettim. O yüzden kolaylıkla yapabileceğiniz havuçlu kek tarifini yazayım. Sizlerle paylaşacağım notlarım, umarım beğenirsiniz...

*3 Yumurta
*1 su bardağı şeker
*1 su bardağı süt
*1 su bardağı yağ
* 1 rendelenmiş havuç
*tarçın ve ceviz
*kabartma tozu ve vanilya
*3 su bardağı un
 Yapılışı;

Yumurtaları şekerle güzelce çırpıp ben biraz limon sıkıyorum. Kokusunu yumurtaların almasını isterim evdekiler kesinlikle sevmiyorlar. Yumurta kokusunu... Vanilya ekliyorum. Süt, yağ ekledikten sonra un ve kabartma tozu ve son olarak havuç, tarçın ve ceviz... 
Kalıpların son zamanlarda çok önemli olduğuna kaanat getirdim. Fotoğraf Tantitoni'den en son 3'lü bir set almıştım. 24 cm'lik kalıpta yapmıştım. Lezzetli oldu sizlere afiyet olsun yaparsınız :)

10. En son gördüğün en güzel manzara neydi? İstersen anlat istersen fotoğrafını bırak... 


Filtresiz bir manzara... En son gecen hafta çekmiştim, bulutların mesafesel anlamda aldatıcılığına inat hafif soğuyan akşam fotoğrafı...
10 gün geldi geçti... Daha nice yazılarımız olsun insAllah... Anlatacak hikayelerimiz ve aldığımız notlar... Bu meydan okumayı başlatan Zeynep'e de ayrıca teşekkür ederim 😊

8 Şubat 2019 Cuma

NASILSIN?

         Nasılsın ? Son zamanlarda samimi bir şekilde sordun mu en yakınındaki insana bu soruyu veyahut tanıdığın birine ... Mesafeler bahane olmadan, meşguliyetlerini bahane etmeden önce. İnsan derin bir özlem ile zamanda ilerlerken en çok samimiyeti özlemiyor mu? Samimiyet anlamı derin bir kelime. Zamana yenildiği söylenen, insan ilişkilerinde ifade edilmekten kaçınılan, aslında bir düş.
      Şubat arada güneşli yüzünü gösterse de durmaksızın yağan yağmurlar ile hala kış ayında olduğumuzu hatırlatıyor adeta. Bir cam buğusundaki damlalar kibarca dile geliyor pencereyi açtığındaki yüzüne yansıyacak olan soğuğu...Fotoğraf sonbahar notlarım.. Pencere camından içeri giren renklerin anlık yansıması yağmur sonrası güneş batması. Bu ara sıfırdan birşeyler öğrenmek istiyorum. Sıfırdan bir dil belki sıfırdan bir alışkanlık. Hayat türlü durakları olan bir yolculuk . Bu yolculukta kırgınlıklar da olacak hayal kırıklıkları da. İnsan biliyor da kalbinin hüznüne engel olamıyor...Notlarım  da düşünceler içinde iken dinlemekten vazgeçilmez olan müzik devreye giriyor . 
Bu ara Evgeny Grinko (Outtakes) favorim.

      Nasılsınız ? Beklerim yorumlarınızı...

28 Ekim 2018 Pazar

DÜNÜN HİKAYESİ(MİM YAZISI)

 
Mimlenmek; hatırlanmak gibi oldukça mutlu ediyor. Bu mimi
http://buummansessiz.blogspot.com/ başlattı linki ile bırakıyorum. Güzel mim yazısını okumak isterseniz bloğuna uğrayabilirsiniz.
                   
      Dünyanın en güzel lekesi kalem lekesi... Çocukken güzel yazı derslerimiz olurdu diye iç geçirmişti. Elinin mürekkebin rengini alması uzun sürmezdi; oysa tüm yaramazlıkları geride bıraktığı yaşlardaydı. Notlarım biraz düşünceli biraz yorgun, sabah saatlerinde dolma kalemin bittiğini elindeki izde anlarken anımsamıştı güzel yazı derslerindeki mutluluğunu. Ne ara çocukluğunu özleyecek yaşlara gelmişti sahi? Soru sorduğuna şaşkın ellerini temizlemek için uzun uğraş vermişti. Yetişmesi gereken bir otobüs ve ulaşması gereken bir görüşme vardı. Hayal kuracak zaman yok derken az kalsın çantasını unutuyordu. Yürümek de beklemek gibi kader miydi? Yürüdükçe yolların azaldığını görmeyi dilemeyi bırakmıştı. Azalan belki de yalnızca hayallerdi. Otobüsteki kalabalıkta nefes almaya çalışırken oturacak zor da olsa bir yer bulmuştu. Bir pencere kenarında kafası cama yaslanmış şekilde hayattaki tüm yorgunlukları için iç geçirirken teker teker geçtikleri duraklar birer tablo halini almıştı. Sonbaharın kısacık bir zaman diliminde yaşandığı kış mevsiminin habersiz geldiği bu şehirde dört mevsim aynı gün içinde yaşanabilirdi de. Otobüsten indiğinde ceketini almadığına pişman hızlı adımlarla kabalıkta ilerlemeye başladı. Son zamanlarda merdiven çıkmak nefes nefese kalmasına neden olduğundan kendince dinlenme durakları seçmişti. Birinci kata geldiğinde nefes al biraz bekle; ikinci katta az kaldığını düşün. Üçüncü katta ise... Gördüğü inanılmaz kalabalık karşısında diyecek tek kelime bulamazken sıraya girmesi gerektiğini anlamıştı. Kalabalık sıra ayrı bir dünya idi. Herkes kendi arasında sıranın uzunluğunu ve görevlendirilme belgesini alıp almayacağını gün içerisinde yetişip yetişmeyeceğini merak etmekteydi. Umut; alışkanlığa dönüşürken bezginliğe de bırakmıştı kendini. Sıra bir türlü ilerlemiyor saatlerse zamanın görevini yetirirken insanın aleyhine işliyordu. Sonrası; sonrasında sonrasında düşünülmeliydi derken konuşmalara kulak verdi. Hatta verirken çoktan sırada bekleyenlerle arkadaş olmuştu. Beklerken konuşulanlar kaderdaşlık gibi aynı problemlerdi. İki buçuk saatin sonunda ise beşerli gruplar halinde görevlendirme kağıdını almışlardı. Onaylatmak için yine bir koşuşturma içinde mesai saatinin bitmemesi dilenerek bir sonraki hedefe varılmıştı. Akşam bunca koşuşturma içinde olmuş; karanlık ilk dilimini göstermeye başlamıştı bile. Metro kalabalığındaki bezgin yüzleri görünce hayat koşuşturmasının içinde kaybolduğunu anlamıştı. Bitmeyen bir koşuşturma herkesin eve ulaşmaktaki isteği... Ev huzur demekti çünkü. alınan tüm nefeslerin toplamındaki sıcaklıktı. Bezginlikler için kısa bir mola; yarın için ayaklar üzerinde durabilme cesareti verendi. Evinin yakınındaki parktan geçerken adımlarını hızlandırmıştı. Elleri telefonda geliyorum az kaldı derken konuşmasını bitirip anı yakalamak istedi. Anı yakalamak ve zamanı durdurmak isteği... Bu küçük istekten fotoğraf ile...

     Perşembe günümü hikayeleştirmek istedim :) Becerebildiğim kadar cuma günü de perşembenin devamı şeklinde görevlendirildiğim yere gittim(halk eğitim merkezine) pek güzel karşılandığım söylenemez ancak sınıf açmak için kişi bulmam gerektiği açık açık söylendi. Tanımadığım bir mahalledeki insanlara kendimi nasıl anlatabilirim diye düşünürken atanamadığım bir kez daha üzüldüm. Bilmiyorum hayat ne doğrultuda ilerleyecek bu dönem dualarınızı beklerim. Yüksek lisansım biter ve doktora için bir şansım olur. Bu mimi de herkesin yapmasını isterim. Günlük tutmak gibi kısa bir anımsama muhasebesi ama yorum yapan ilk iki kişiyi şimdiden mimledim. Güzel bir hafta başlangıcı olsun hepimiz için...                                  

25 Nisan 2018 Çarşamba

ÇARŞAMBA SEVGİSİ



Hafta ortasını; Çarşamba gününü sever misiniz? Ben bu günü bir başka seviyorum. Lisede iken de böyleydi. Cuma günü ders çıkışı arkadaşlarım mutlulukla hafta sonu diye konuşurken o mutluluk ben de çarşamba günü olurdu. Hafta ortası... Sanırım yolu yarılamışlık ile ilgili. Bundan sonrası daha kolay geçecek. Dersler bitecek; hafta sonu gelecek ve yeniden başlamak için inatçı pazartesi kapımızı çalacak... Günlere de bir haksızlık yapılıyor belki de. Onlar zamanın kumları arasında kendilerine yer edinmeye çalışırken farkında olmadan azalıyorlar. Azaldıkça yerine yeni umutlarını koymak için çabalıyorlar. Zamanın kısır döngüsü ya; bir harf iken hikayeye dönüşüyorlar.
Bugün benim için sabah altı buçukta başlasa da uyku tutmayınca yazmalıyım dedim. Yolculukların yorgunluğuna inat ardınca kelimeler bırakmalı insan. Unutulmamak için değil hatırlanmak için.
Çarşamba sevgim baki kalsın diyerek... Hüzün rüzgarı altında kaybolmasın cesaretler. Bir kitap okumalıyım. Zihnimi dinlendirmek ruhuma umut vermek için. Mayıs yaklaşırken bugün hava Adana'da çoktan 30 derecenin üzerinde idi. Kış bir an gibi gelip geçerken yazın kalıcılığına aldanmamalı diyor kalbim. Fotoğraf çekmek; anı dondurmak kimi zaman da o an anlamını hatırlamak için derler... Haklılar... Doğa umudu hatırlatmakta... Her gün tekrar edilen hayat mottosu gibi gün başlarken cümleler tamamlanmış yeni bir paragraf başı yapılmışçasına cesur olunmalı!
Yorumlarınızı beklerim. :)


18 Ocak 2017 Çarşamba

YANSIMALAR

 
 
Yalancı mevsimler... Zamana kızmamak elde değil; zaman en suçsuz olanımız olsa da daima ona kızarız. Hiç durmadan devam etmesini kimi zaman acımasızca bulurken kimi zaman da olduğumuz yerden kıpırdayamamış hissi edindirmesine kalpten gelen bir kırgınlıkla tanımlayamadığımız sözcükleri sıralarız. Düşünmeyiz aslında bulunduğumuz hayal dünyasında; düşünmek, kabullenmek istemeyiz. Onun en masumumuz olduğunu. Eninde sonunda geçip gideceğini. Yaralarımızı sarmak ne onun görevidir ne bizi dinlemek. O, sadece yorgun bir şekilde görevini yapacaktır izin verildiği sürece. Düşünüyorum da büyümenin güzel tarafı bu daha az suçluyor insan. Daha çok da anlıyor. Anladıkça artan insan yükü ağırlığı az da olsa hafifliyor. Kalp kırgınlıklarını birer cam gibi yansımadan ibaret olduğunu anlıyor. Sevmenin güzelliğinde kaybolmak istiyor. Yine de bir gerçek var ki yaşam varsa umut var umut varsa hüzün var. Yaşamak tüm zıtlıklarına rağmen var ve bunu kabul ettiğimiz anda gerçek pişmanlıklarımızla barışıyoruz. Geçenlerde bir müzik kutusuna rastladım. Eski alışkanlıkları seven ben hep bir müzik kutumun olmasını istediğimi hatırladım. Büyüdükçe insan istediklerini unutmuyor yalnızca onları zamanı geldiğinde yeniden hatırlıyor. Büyüdükçe bir pikap istemem gibi. Uzunca bir süre dinledim, dinledim ve dinledim. Lakin almak içimden gelmedi bir türlü. Sanki alırsam o büyü bozulacak gibi. İsteğim bir anda kaybolacak o anda değersizleşecek gibi. Bir şey daha fark ettim. Almaktan çok birinin bana hediye olarak almasını istediğimi. Tuhaf bir duygu, çocukluktan kalan. Eğer değer veriyorsam, değer verdiğim eşyaları ölümsüzleştirmek için sevdiğim insanların bana hediye etmesini isterim. Sarı sayfaları olan belki de yıprandığı için koptu kopacak kapağı olan bir kitap, ilk sayfasına not düşürülüp bir daha ellerin uzanamadığı bir defter gibi. Anlamları büyük olan üzerinde saatlerce düşünülmeye dokunmaya kıyılamayan eşyalar... Zamanın tüm etkileri üzerinde olan eşyalar.   
Adana sonbahar görünümlü kışını yaşamakta. Evimizdeki bu parkı seviyorum. Gelip geçtiğim yol üzerinde olan bu park insanı düşüncelere sevk ediyor. Birkaç dakikalığına dahi olsa zihnen dinlenmeyi sağlıyor. Şehrin sesli sessizliğinde gülümsemeni sağlıyor. Ağaçların; yapraklarının kendilerini terk ettiğini görmelerine rağmen nasıl da ayakta durduklarını ve kuşlara ev sahipliği yaptıklarını görmek yüzlerdeki tebessümün sebebi oluyor... Tıpkı bir sevgi yansıması gibi...

18 Ekim 2016 Salı

SONBAHAR KIŞ ARASI

      Sonbahar- Kış arası bir yerlerde...Bu ara herkes kış yorgunluğuna karşı hazırlıklı olmaya çalışıyor. Belki de ben öyle düşünüyorum. Alışkanlıklarımdan kolaylıkla vazgeçebilen birisi değilim. Bu yüzdendir midir bilmem yazda kalmayı isterim. Yaz mevsimi sanki benim mevsimim. Soğuk değil... Sıcak...Aklımda hangi kitaptan kaldığını anımsayamadığım bir cümle; soğuk sevmem... Soğuk hastalık demektir her türlü zorluk demektir. Lakin yaz böyle midir! İnsan sıcaktan bunalsa dahi serinlemenin yolunu bir şekilde mutlaka bulur. Bende böyleyim. Her mevsimin bir güzelliği var biliyorum. Her mevsimin kendine ait bir acısı, hüznü var. Sonbaharında, Kışın da, Baharında ve Yazında... Peki ya bu ayların?
       Ekim; Sonbahar-Kış ayı. İki mevsiminde sorumluluğunu yüklenen bu ayda her daim garip bir hüzne kaptırırım kendimi. Okul zamanları en çok da lise de; pencere kenarında oturduğum sıramdan dersten çok dışarıyı izlerdim. Sabahın rengini görebilmek için yada bilmeden bağlandığım alışkanlıklarıma sadakatimi sürdürebilmek için. Ne komik... Karşı apartmanda üçüncü kattaki ailenin perşembe günlerinin temizlik günü olduğunu hala hatırlarım ya da apartman bahçesinde beslenen tavukların bir gün sanki gürültüden şikayet edilmişçesine nasıl başka yerlere götürüldüğünü. Üniversite de ise çıkmaz sokağı aydınlatan tek sokak lambasının hemen yanı başındaki apartmandaki evime koşarcasına gittiğimde nasıl bilgisayar çantamı odama bırakıp ışık almayan salonda kışı hissettiğimi hatırlıyorum. Alışkanlık anısı işte. Bazen oluyor. Hatırlamak için unutmak gerekir diye söylerim hep fakat unutmadım ki...
           Fotoğraf günün kısa bir özeti değil. Uzun zaman öncesine ait. Adana'da Merkez Sabancı Camisi'ne doğru köprü üzerindeki kalabalığa rağmen bir nefeslik molanın fotoğrafı. Bazen keşke kalabalıklar bir süre ara verse ben de bu güzel manzarayı daha fazla izleyebilsem diyorum. Hüzünlerini suya bıraktıran mitolojiler gibi.... Mutlaka sizlerin de vardır seçtiğiniz mola yerleriniz. Hayata dair yorgunluklarınızı bir süreliğine dahi olsa unutacağınız yerler. Umarım sonbahar-kış mevsimi arası bu ayda tüm güzellikler için en azından başlangıçlarımızı yapmış oluruz. Umut her daim bizlerle olsun :)

6 Mart 2016 Pazar

Hafta Sonu Karmaşasında bir Soluk....

Başlamak zordur. Özellikle de ilk kelimeyi yazmak... Günlerdir binlerce tez arasından kendimi ayıklamaya çalışırken yazmam gereken makaleleri düşünmekle meşguldüm. Aslında boş bir meşguliyetin tanımıydı sanki yaptıklarım. Kitap okumaktan uzak hayatı bir pencere kenarından izleyen bitmesini bekleyen birisi... Zamanın benim için beklemesini dileyen birisiyim. Biliyorum. Hayalperestlikle çevrelenen dünyam gerçeklerle bu kadar içli dışlı iken ayakta kalmak zor. Fakat başarıyorum sanırım. Belki de başardığımı düşünmek bana güç veriyor. Zorunluluklarımın ardındaki o güneşi görmek için beklentisizliğim durmalarım. Kış bu yıl fazlasıyla hızlı geçti. Bir rüya gibi önce bahar gelecek sonrasında ise güneşin sıcaklığında ellerim gölge oyununa çevrilecek. Kim bilir belki o zaman kalbimdeki kış da gitmiş olur....