29 Mart 2017 Çarşamba

Zaman Tüneli


     Yazmayı özlemişim...Aslında bir kaç hafta öncesinde okumayı özledim diyordum. Okumayı özledim... Aklımda bu yıl okumak istediğim kitap listem ve ben bu listeden bir kitap falı tutarken Milena'ya mektuplar kitabını elimde buldum. İyi ki de bulmuşum. Bazı kitaplar hayatta en azından bir kere okunmalı. Klasiklerin özelliği bu sanırım. Kafka'nın kitaplarını okuma fırsatım olmamıştı. Kafka'nın iç dünyasının yansıdığı kitaptan başlamak onu tanımanın iyi bir başlangıcı olabilir demiştim. Söyleyebilirim ki mektup tarzı kitaplar okuduğum kitaplar arasında olmadı hiç. Ancak benim için iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.
     "Sizi özlediğimi söylesem yalan olur; bu olup olabilecek en eksiksiz en acı verici büyü..."
     Anlamanın daha doğrusu anlamaya çalışmanın güzel bir yanı. İnsan henüz görmediği birisinin düşünceleriyle karşılaştığında ve o düşünceler kalbe ulaştığında aşık oluyor sanırım. Meşhur Milena ile Kafka da böyle . Yansıttıkları parçaları birbirinin aynisi. Kitap boyunca sıkıldığım yerler elbette ki vardı ama anlamaya çalıştım. Neden cesur olmamak hatta olamamak zor dedim kendi kendime. Düşüncelerimiz kalbimize açılan bir kapı iken aşk neden bu kadar zorlaştırılır. Hüzünlü bir mektuplar dizesi. Neredeyse göklere çıkarılan bir aşk ne karşı tarafın adımını ne demek diğer tarafın adımını beklemiş. Evli olan Milena' nın sorunları Kafka' nın hem fiziki hem de ruhsal durumları empati kurma yeteneğinizi harekete geçirse de anlam veremediğim yerler var. Not aldığım cümleler belki şimdi değil ama ilerleyen yıllarda ne kadar değiştiğimi görmek için okuyacağım zamanlar olacak. Şimdi Adana yaza göz kırparken baharı es geçiyor. Belki yalnızca akşamları hatırlıyor. Daha renkli kitaplar okuma zamanı. Kitapların da mevsimleri olur mı demeyin. Kesinlikle var. Milena' ya Mektuplar kesinlikle bir kış kitabı. Mevsimler ilerleyip kış zamanını gösterirken okumanızı tavsiye ediyorum...

27 Şubat 2017 Pazartesi

İLK DENEBUNU KUTUM


      Bugün nedense fazlasıyla mutluydum hatta arkadaşlarıma herhalde çok güzel bir rüya gördüm ve sanırım sabah uyandığımda unuttum dedim ve demez kargom geldi. Aslında çoktan umudu kesmiştim çünkü 19 gün olmuştu. Denebunu sitesini bazı arkadaşların yazılarında uzun zaman önce görmüştüm. Aralık ayında bende kayıt oldum. Şubat ayında da hemen başvurun ifadesini görünce bende kutu talep ettim. Şimdi bakıyorum da gerçekten çok tatlı bir kutusu var. Bayıldım desem yeridir. Şubat ayı kutularını o Instagram' da da takip ettiğim kadarıyla kimi arkadaşlara benim kutumdan daha farklı ürünlerin de yer aldığı kutular gelmiş ama benim bu ayki kutumdan Lifita ve Perwol bunu yanı sırada Mac online yüzde yirmi indirim kodu çıktı . Bugün elime ulaştığı için ürünler hakkında şimdilik yorum yapamasam da annem Perwol kullandığı için o testervari kısmı anneme yönlendireceğim.

      Lifita notlarım ise aslında üniversite de üniversiteye yetişmek için kahvaltı yapamadığımdan (fazla uykucuyum) yulaf ve süt ikilisi vazgeçilmezimdi. Doygunluk hissi fazlasıyla verdiğinden en azından sabahki derslerim bitene kadar açlık hissetmiyordum şimdi elime ulaşınca gündüz abur cubur kaçamaklarını bu şekilde atlatacağımı düşünüyorum 😊
    
       Bu siteye kayıt olmak tamamen ücretsiz ve ürünler bu şekilde oluyor. Profilinizi %100 dolu tuttuğunuz sürece sizin ilgi alanlarınıza göre kutulardan uygun olanlar sizlere gönderilmek üzere ayarlanıyor. Kutunuz elinize ulaştıktan sonra sizlerden yorum bekleniyor. Yorumlarınıza değer verilmesi gerçekten güzel bir his...Daha fazla markalar tarafından desteklense keşke. Testerların önemli olduğunu düşünenlerdenim . Bazen bir ürün hakkında bir bilginiz olamayabiliyor küçük de olsa bir örneği olsa en azından fikir sahibi olmanızı sağlıyor.
    
     Şimdilik yazacaklarım bu kadar sizlerde incelemek isterseniz denebunu.com yazdığınızda yorumları siteyi görme imkânınız olur... Umarım güzel bir gün geçirmektesinizdir. Yorumlarınızı bekliyorum...

20 Şubat 2017 Pazartesi

CAN SIKINTISI

 
               Yazmanın rahatlattığına inananlardanım. Kızdığında küfür edenlere nedense imrenmişimdir. Belki de yazarak rahatladığımdandır. Sözlerle kızgınlığımı belli edemem. Aslında kelimelerin gücüne inanmak benim karakterime öyle bir yer edinmiş ki konuşmaktansa bana kızan birisinin bana yazmasını her daim istemişimdir. Daha samimi gelir. Daima samimi insanlar olmasını isterim çevremde. Gerçi bu yönden fazlasıyla talihsiz olsam da yine de şükrediyorum; güvenebildiğim bir kaç dostum olduğu için.

            İnsan yazmaya başlayınca zihnindeki kötü duygular yerini ya kaybeder yada yerini sağlamlaştırır. Belki de sadece iyi şeyleri yazmalıyım. Lakin hayat her zaman böyle devam etmiyor. Bir arkadaşıma geçenlerde söylemiştim hayatındaki kötü zamanlar yerine iyi zamanları yaz ki unutulmaz olan kötülükler yerine iyi zamanlar olsun... Utanıyorum ki söylediklerimin arkasında duramıyorum kimi zaman. Üzüntülerim bazen daha baskın çıkıyor. Nerden başlayacağımı da bilmiyorum ki... Bir insanın yalanını yakaladığında o insana yalan söylüyorsun demek neden bu kadar zor? Sorusundan mı başlasam yoksa sessiz kalmaktan başka çare göremediğim için mi kendime kızdığım için mi... Emek vermek çaba harcamak doğamızda var buna sonuna kadar inanıyorum. Fakat emek verdiğin halde olmuyorsa bırakmaya bile izin verilmiyorsa ne yapılmalı bilmiyorum. Sadece yol ortasında kalmak fazlasıyla yorucu... Emeklerinin karşılığı alamamak da cabası. Sadece haklı çıkmak için yalan söylenmesine tahammül edemiyorum.

        Keşke kuşlar gibi olabilsek... Rüzgara kendimizi kaptırsak ve güzel insanlarla karşılaşabilsek. Bu şehri üniversite okurken çok özlemiştim şimdi özlemenin güzelliğine inanıyorum. Bazen özlemek daha iyi... Özlerken daha kolay...

8 Şubat 2017 Çarşamba

Kararsız Karalamalar

Zamanı durduralım sonrası için
 uygun bir yerde inelim ve geçmekte olan hayatımızı seyredelim. Kaç mevsim sonrasına söz verdiğimizi unutmadan...Şubat ayı çok hızlı geldi ve çok hızlı da gidiyor. Yapacak yığınla işim, düzenlenecek bir dolu kitaplar var. Kitap hediye etmeyi seviyorum. Sanırım bu duygunun da zamanı var ve geldi. Bazı kitaplarım öylesine kıymetli ki kimsenin dokunmasını dahi istemeden bir rüya gibi izlerim onları ve onların içerisindeki dünyayı. Çocukluk alışkanlığı işte. Kitapların dünyasının günümüz dünyasından daha anlamlı olduğunu savunma alışkanlığım sabitler her daim kendini. Benden kaynaklı bir durum mu emin değilim lakin yaşadıkça daha çok anlıyor insan. Pembe bir fanusla çevrili olduğunu ... Ellerini uzattıkça, korktuğun hayallerinle yüz yüze geldikçe ve bir oda dolusu hüzünlerle karşılaştıktan sonra kitaplarım ve ben diyorsun. Bu ara Adana oldukça rüzgarlı. Kışı unutturmaya çalışırcasına bir güneş sevdalısı. Güneş ısıtmasa da bir sonbahar sanki tüm çevre. Böyle de olunca insanın pek dışarı çıkmaya gönlü olmuyor. Bazen de tam tersi bir yığın kalabalık ortasında durup zamanın senden önce geçmesini izlemek istiyor insan. Bugün de o günlerden biri işte. Sadece durmak istediği günlerden biri. Aslında güne kitaplarımı düzenleme isteğiyle uyanıp bana tamamen uzak sohbetlerin ortasında buldum kendimi. Çok sıkıldım. En kötüsü de alışkanlıklarımdan da sıkıldığımı fark ettim. Zamanın tik taklarının çabucak geçmesi için dua ettim. Eve adım atar atmaz yarım kalan kararıma yöneldim. Dağınıklığı düzenlemeye . Fakat sonra nedense vazgeçtim. Bir arkadaşım söylemişti . Beni en iyi masam yansıtıyor eğer o gün gerçekten kararsızsam masama dokunmam dağınıklığı görmem bile ne zamanki kafamdaki raflar düzenli bir şekilde dolmayı bekler o zaman masamdaki bütün kitapları düzenler yeni yeniden okumak için ayıracaklarımı ayırım... 
Sanırım her şeyin zamanı var. Dağınıklık yerini benle beraber düzene bırakacak biliyorum.(annem kızana kadar tabi ki 😊😊😊😊) şimdilik sadece hediye edeceğim kitaplarımı ayırıp kararlarımın düzenini beklemem gerekecek. Olsun bakalım Şubat ayının güzelliği adına umarım sizlerden de yeni kararlar alma aşamasında olanlar zamanı geldiğinde en güzel sonuçlarla karşılaşırlar ...


31 Ocak 2017 Salı

20'Lİ YAŞLAR

  
 

(Yazdan kalma Torosların güzel doğasından...)
 Özlüyorum... Ne gariptir ki 20'li yaşlarımda özlüyorsam 30 ve sonrası için ne yapacağımı cidden düşünemiyorum. Yaşamak her anlamıyla güzel belirli bir kelime ile açıklanamayacak kadar masumane bir söyleyiş... Dudaktan dökülen harfler bile ne kadar naif... Yaşamak. Geriye bakıp sorduğumda bir dolu sınavlarla geçen bir hayat görüyorum. Yapmak istediklerimi ya yarısında bırakmış ya da hiç başlamadan yorulmuş bir dünya. Ancak iyi ki dediklerimi hatırlamak bana güven veriyor. İyi ki tanıdığım insanlar var iyi ki sevdiğim çiçekler var iyi ki aynaya baktığımda gülümseyebiliyorum. Umut denen o nadide çiçeği sarıp sarmalayan güzel kalplerde sevgi pırıltıları görüyorum. Geçenlerde arkadaşlarımla konuşurken fark ettim. Zaman çölde avuçladığın kum taneleri gibi kayıp giderken kıymetini bilemediğimiz o kadar çok şey var ki... Nelere güldüğümüzü unutmamakla başlayabiliriz değil mi? Çocukluğuma dair güldüğüm ve çok sevdiğim izlemekten keyif aldığım 7 numara dizisi vardı mesela. Şimdiki diziler gibi insanlara yalnızca kötü duyguların gösterildiği entrikasız ve acısız olaylar olmaz demenin tam zıttı olan dizi. Canım sıkıldıkça da özellikle vize haftamda izlediğim 7 numara dizisi. Bu ara yeniden başladım izlemeye. Bir bölüm falı tutarcasına herhangi bir bölüm açıp başlıyorum izlemeye. Mutlu oluyorum. Zihnime birden şu cümle geliyor; Anlamlı olan şeyler zamana da dayanır sana da. Sen değiştim desen de eline almaktan yorulmadığın bir kitap, izlemekten bıkmadığın bir film mutlaka vardır. O yüzden duyguların güzelliğini zihnine yaz...
   
     Dün dizi bölüm falını tuttum ve izledim. Sonlara doğru farkına bile varmadan not almışım;
Hiç görmeden bildiğim; görünce tanıdığımsın... Anlamı noktasını çoktan aşan bir cümle. Armağan'a Haydar söylüyordu bu güzel cümleyi... Bazı cümleler de böyle değil midir? Umuda olan sevginin göstergesidir. Farkına bile varmadan gönlümüzden dökülür gider...

  Bugün nasıl geçiyordur bilemem belki stresten patlamak üzeresiniz belki uzun uzun yürümek istiyorsunuz; unutmak için. Böyle zamanlarda işe yarar mı bilemem ama çocukluğunuza dair sevdiğiniz bir anıyı o kırk kilit altına aldığınız yerden çıkarın hatırlayın. Mutluluk elle tutulan bir nesne değil ama mutluluk görünülebilinir. Uzaktan uzağa duyulan korkular bir keman sesi gibi size yaklaşıyor da olabilir. Böyle zamanlarda hatırlayın. Hatırlamaktan korkmayın. Büyüdüğünüzü hissetmekten bıkmayın. Öyle yada böyle aynadaki gördüğünüz o yüz size en doğrusunu söyleyecektir. Sevginizi hatırlayın... Eski bir müzik kutusuna saklanan hayallerinize inanın...

26 Ocak 2017 Perşembe

HEDİYELERİN GÜCÜ



Hediyeler güzeldir... Özellikle sevdiğin insanlardan gelmişse. Uzun zamandır kansızlıkla uğraşıyorum.Aslında kendimi bildim bileli bir kansızlık durumum hep olmuştur. Bu yüzden demir ilaçları, demir şurupları, özel yapım pekmezler mi desem kullanmadığım şey kalmadı... Biraz genetik faktörü de var sanırım. Ancak çok fena hayatı etkilediğini söyleyebilirim. Özellikle sabahları yorgun uyanmak ve saç dökülmesi gibi problemlerle baş başa bırakıyor. Biliyorum, mevsim değişiklikleri çok fena etkiliyor saç dökülmesini. Ancak son iki aydır inanılmaz bir şekilde saç dökülmesi yaşıyordum bu yüzden yeniden demir ilaçları kullanmaya başladım. Annemin tavsiyesi ile de zeytinyağı takviyesi de yaptım. Şimdi çok şükür diyorum.:) Durum böyleyken ablama biraz fazla yakınmışım demek ki geçen gün elime ulaşan bu kargoyu görünce çok sevindim. O, bitkiler konusunda ve doğal ürünler konusunda benden çok daha bilgili ve araştırmacıdır. Kış zamanları grip olmamak için ballı zerdeçallı ve okaliptüslü karışımlar yapar. Onun doğal ürünlere olan merakını çok seviyorum, Gel gelelim ürünlere. Ginseng kelimesini bile Kore dizilerinden duyan ben, ablamdan uzun uzadıya faydalarını dinlemişimdir. (Hafızayı artırarak öğrenmeyi artırdığı söyleniyor) Ürünleri kullanmadan önce nedir, katkı maddesi var mı sorularıyla dikkatlice inceledim. El kremi, saç bakım yağı, vücut şampuanı ve kepek karşıtı şampuandan oluşan ürünler paraben içermiyor. El kreminin kokusunun çok hoş olduğunu söylemeliyim. Minik olması çantamın vazgeçilmezleri arasında yer alacak gibi!!! Çantam da daima krem olmasını isteyip ve koymayı unutan birisi olarak fazla yer kaplamaması açısından yanımdan ayırmadığım bir ürün oldu. Şampuanı gelince kullanmaya başlayalı çok olmadı ama şimdiden memnun kaldığımı söylemeliyim. Biliyorum biraz daha zaman gerekli ama çok çeşitli şampuanlar denemeyi seven birisi olarak fark ettiğim bir nokta; dökülmeye etkisi olmadı. Kimi şampuanlar geçiş aşamasında fazlasıyla dökülme yapıyor. Saç bakım yağının besleyiciliğini sevdim. Vücut şampuanına gelince bu konuda biraz daha hassasım. Öylesine alışmışım ki elime aldığım ürünlerin köpürmesine, doğal ürünler çok az köpürme yapınca beynim fazla fazla kullanmam konusunda uyarıyor sanki. Çok fazla özellik arayan birisi değilim ancak yves rocher vücut şampuanı gibi ürünleri daha çok sevdiğimi fark ettim. Ortalama bir üründü. Şampuan ve el kremi bittiğinde yenilemeyi istediğim ürünler arasına girdi. Benim gibi saç dökülmesi ve kepek konusunda biraz daha hassas saç tipi olanların kullanmasını tavsiye ediyorum.
Yorumlarınızı bekliyorum... Sevdiğimiz insanlardan anlamlı hediyeler almak dileğiyle... Güzel bir ertesi gün olsun... :)

18 Ocak 2017 Çarşamba

YANSIMALAR

 
 
Yalancı mevsimler... Zamana kızmamak elde değil; zaman en suçsuz olanımız olsa da daima ona kızarız. Hiç durmadan devam etmesini kimi zaman acımasızca bulurken kimi zaman da olduğumuz yerden kıpırdayamamış hissi edindirmesine kalpten gelen bir kırgınlıkla tanımlayamadığımız sözcükleri sıralarız. Düşünmeyiz aslında bulunduğumuz hayal dünyasında; düşünmek, kabullenmek istemeyiz. Onun en masumumuz olduğunu. Eninde sonunda geçip gideceğini. Yaralarımızı sarmak ne onun görevidir ne bizi dinlemek. O, sadece yorgun bir şekilde görevini yapacaktır izin verildiği sürece. Düşünüyorum da büyümenin güzel tarafı bu daha az suçluyor insan. Daha çok da anlıyor. Anladıkça artan insan yükü ağırlığı az da olsa hafifliyor. Kalp kırgınlıklarını birer cam gibi yansımadan ibaret olduğunu anlıyor. Sevmenin güzelliğinde kaybolmak istiyor. Yine de bir gerçek var ki yaşam varsa umut var umut varsa hüzün var. Yaşamak tüm zıtlıklarına rağmen var ve bunu kabul ettiğimiz anda gerçek pişmanlıklarımızla barışıyoruz. Geçenlerde bir müzik kutusuna rastladım. Eski alışkanlıkları seven ben hep bir müzik kutumun olmasını istediğimi hatırladım. Büyüdükçe insan istediklerini unutmuyor yalnızca onları zamanı geldiğinde yeniden hatırlıyor. Büyüdükçe bir pikap istemem gibi. Uzunca bir süre dinledim, dinledim ve dinledim. Lakin almak içimden gelmedi bir türlü. Sanki alırsam o büyü bozulacak gibi. İsteğim bir anda kaybolacak o anda değersizleşecek gibi. Bir şey daha fark ettim. Almaktan çok birinin bana hediye olarak almasını istediğimi. Tuhaf bir duygu, çocukluktan kalan. Eğer değer veriyorsam, değer verdiğim eşyaları ölümsüzleştirmek için sevdiğim insanların bana hediye etmesini isterim. Sarı sayfaları olan belki de yıprandığı için koptu kopacak kapağı olan bir kitap, ilk sayfasına not düşürülüp bir daha ellerin uzanamadığı bir defter gibi. Anlamları büyük olan üzerinde saatlerce düşünülmeye dokunmaya kıyılamayan eşyalar... Zamanın tüm etkileri üzerinde olan eşyalar.   
Adana sonbahar görünümlü kışını yaşamakta. Evimizdeki bu parkı seviyorum. Gelip geçtiğim yol üzerinde olan bu park insanı düşüncelere sevk ediyor. Birkaç dakikalığına dahi olsa zihnen dinlenmeyi sağlıyor. Şehrin sesli sessizliğinde gülümsemeni sağlıyor. Ağaçların; yapraklarının kendilerini terk ettiğini görmelerine rağmen nasıl da ayakta durduklarını ve kuşlara ev sahipliği yaptıklarını görmek yüzlerdeki tebessümün sebebi oluyor... Tıpkı bir sevgi yansıması gibi...